Push vs Pull Konsepti Nedir?

By

Push vs Pull konseptlerini Türkçeleştirdiğimizde itmeli ve çekmeli sistemler olarak adlandırırız . Bu konseptler  eğitimler, tartışmalar, toplantılar  esnasında  gündeme geldiklerinde haklarında en fazla  konuşulan konular arasındadır, tartışma konuları genelde şu iki başlıkta toparlanabilir;

  • Yöneticiler Pull sistemini ilk duyduklarını çalışanların yanlış kullanımına sebep ve verimliliği düşüreceğini düşünürler
  • Çalışanlar tarafından ise  işte bizim eksiğimiz ya da sorunumuz ve çözümümüz tam da bu denir ancak bizim ortamımızda bunu uygulayabilir miyiz diye soru işaretlerini dile getirirler.

 

Agile koçlar olarak bizler bu konseptleri sadece teorik olarak anlatmakla bırakmayıp genelde bu iki sistemi anlamak ve farklarını hissettirmek için oyunlar ve pratikleri kullanırız. Buna yönelik olarak geçtiğimiz sene Open Agile Turkey grubu olarak ücretsiz ve herkese açık olan düzenli aylık toplantılarımızdan birinde bu konseptlere yer verdik .Bu konunun aktarılmasında etkili ve eğlenceli  bir oyun olan “Aeroplane game” ile de katılımcıların deneyimlesini sağladık. Biz oyunu agile42 olarak kendi yorumumuza göre geliştirip fasilite ediyoruz ancak oyunun orjinaline bu linkten ulaşabilirsiniz

Oyun sonrasında katılımcıların Push ve Pull sistemleri üzerine  yaptıkları yorumlar ve çıkarımlar bir hayli kayda değer ve ilgi çekiciydi. Dolayısıyla bu yazının odağı eğlenceli bu oyunla ilgili bazı görsel ve katılımcıların neleri deneyimlediklerini paylaşmakla birlikte oyun detaylarından  daha ziyade konseptlerin üzerinedir.

Haydi o zaman biraz daha yakından tanıyalım Push ve Pull konseptlerini ;

oyun-1grup-tartismalari

Basit bir anlatımla “Bu işi Cuma gününe kadar bitireceksin” tarzı talimatları duyduğumuzda ve çalışanların bu talimatlarına körü körüne itaat etmesi beklendiğinde genelde  ortamda “Push” sistemin hakim olduğunu düşünebiliriz. Maksimum verime odaklı, çalışanların kendilerine tanımlanmış görevleri en kısa sürede ve en fazla görevi(taskı) bitirmesinin başarı sayıldığı bu sistemlerin temeli 1900 lü yıllarda ölçek ekonomisinin baskın olduğu üretim sistemlerine uzanır. Yetkinin ve denetlemenin sadece Yönetici de toplandığı ve çalışanların tüm zamanını sadece işi tamamlamaya yönlendirildiği Push sisteminde kısa vadede iş sonuçları ve verimlilikte pozitif sonuçlar oluşuyor gibi görünse de uzun vadede sistemde

  • dengesiz akışlar
  • talep kapasite dengesizliği
  • kalite problemleri
  • çalışanların sistemi aldatma ve
  • suça başkalarına ya da birimlere atma gibi sistemsel bozukluklara sebep olmaktadır.

Bu yaklaşım ayrıca çalışan ve yöneticiyi taraflar olarak karşı karşıya getirir. Çalışan hedefin bir parçası olduğunu düşünemez, çünkü o sadece kendine söyleneni yapmakla sorumludur, böyle bir durumda çalışanın hedefleri tutturmak sorumluluğunun  yöneticide olduğunu düşünmesi de doğal bir sonuçtur.

“Cumaya kadar bu işlerin ne kadarını bitirebileceksiniz?” sorusunu duyuyorsak ve çalışanların hedefler doğrultusunda ellerinden gelenin en iyisini yapmaya odaklanabildikleri ve  ,kapasiteleri kadar işi çekebiliyorlarsa burada “PULL” sistemi hakimdir diyebiliriz. Kendilerine güvenildiğini ve hedefi gerçekleştirmek üzere sadece kendisine söyleneni değil, sistemin bütününü takip eden çalışanlar beraber hareket ederler, takım olarak başarmak için ve sisteminin dengeli şekilde akmasını engelleyen tıkanıkları çözmek için iletişimi artırırlar, yaratıcı çözümler bulmaya çalışırlar. Kendi kendine organize olarak kendilerini denetlerler ve değişimlere daha kolay adapte olurlar.

push-vs-pull2

Bu konularla ilgili söylenebilecek çok fazla şey var, Multitasking, Motivasyon , WIP limitleri , Toplam kalite, Değer vbg ancak şu ana kadar bahsettiklerimle bu iki sistemi kısaca tanımladığımı düşünüyorum.

Yazının başında bahsettiğim gibi Pull sistemini organizasyonlara uygulamaya başladığımızda kendi kendini örgütleme, çalışanların yapabilecekleri kadar işi çekmelerini sağlama  ilk başta bazı yöneticiler tarafından çekimser yada itirazla karşılanabiliyor. Ama hemen ardından  bu konuların üstünden geçip, altında yatan temelleri tartıştığımızda aslında kendi kendine örgütlemenin sadece çalışanların kendi istedikleri şeyleri yapmak demek olmadığını, tanımlanan hedef ve  kısıtlar dahilinde çalışanların insiyatif alabilmesi, karar alabilmesi ve hareket edebilmesi olduğunu vurguluyoruz.  Yöneticilerle  iki sistemi karşılaştırdığımızda genelde PULL sisteminin PUSH sistemine göre daha iyi iş sonuçlarını çıkardığını , bunu oyunla bile osa deneyimlediklerinde  ise önce şaşırdıklarını sonra da kendi ortamlarını sorgulayıp değişime nasıl başlayacaklarını çokça rastlanan bir durum.  Bu konular sadece duygusal yada insani boyutta sistemlere değer katmayıp somut iş sonuçları olarakta kendini gösterir. Push sistemlerinden Pull sistemlerine geçiş öylesine kolay bir değişim değil ve bunu destekleyen yöneticilerin ve sorumluluğu taşıyan çalışanların adım adım gidecekleri bir yolculuk. Bu yolculuğu destekleyecek en önemli unsurlar görseleştirme teknikleri ve ölçümlerini sistemlerini kullanmak.

oyun-results

PULL sistemlerinin organizasyonlara katkısı genelde şu alanlarda görülür;

  • Birim zamanda üretilen iş çıktısı miktarı artar
  • Ortalama üretim süresi ( Lead time) düşer
  • Değişen gereksinime cevap verebilme hızı artar
  • Sistemdeki gereksiz aktiviteler azalır

PULL yoksa, hatalardan öğrenip gelişme yoksa Agile’ın varlığından söz etmek çok mümkün değildir. Üstelik bu konsept sadece yazılım değil, sadece Agile değil tüm çalışma şekillerine ve iş birimlerine uygulanabilir.

Aeroplane game oyununu bizim nasıl akıttığımızı ve  bu oyunu oynayarak Push Pull sistemlerini deneyimlemek isterseniz [email protected]’dan bize ulaşabilirsiniz.

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, çevik kalın…